1918 yılı. H1N1 isimli virüs, meşhur adı ile influenza, 1.5 yıl içinde tahmini 50 milyon insanı öldürdü: İspanyol gribi. Kalan sağlar, bir şekilde bağışıklanmış oldu. Bu bağışıklanmadan mütevellit, sonraki yıllarda bu virüs hiçbir zaman aynı hızda, terör estirir şekilde yayılamadı. Ta ki 2009’a kadar. O gün koyulan adı ile kuş gribi, tahmini 250 bin insanı öldürdü. Olası mekanizma şu: Geçen yaklaşık 90 yıl içinde gelen yeni nesillerle birlikte, muhtemelen toplumsal bağışıklığımız azaldı. Bu sayede hızlı yayılım için yeterli konak bulan virüs, 1918 yılı kadar katastrofik olmasa da, güçlü bir kıyım yapmış oldu. Ve toplumsal bağışıklık bir kez daha sağlandı. Bugün H1N1 gripleri, basit enfeksiyonlar olarak ayaktan takip ediliyor. Hepimiz birkaç yılda bir geçirip iyileşiyoruz.
Belki kızamık da dünyaya yayıldığı ilk yıl milyonları öldürmüştür, bilemiyoruz.
1918’de oluşan yıkıcı durumun sebeplerinden biri muhtemelen bugünkü izolasyon bilincinin ve hijyen anlayışının olmayışıydı. Yine şüphesiz ki çok önemli bir faktör, tıbbi destekteki yetersiz imkânlardı. Bugün koronavirüs ile savaşta en önemli gördüğümüz konularda o gün atılabilecek adımlar ve bilginin yayılımı son derece kısıtlıydı.
Demem o ki, zannımca koronavirüs ile ilk karşılaşmanın ağır sonuçlarını yaşıyoruz. Mevcut bilgi ve tecrübe paylaşımı sayesinde, insanların izolasyon önlemleri ve hastanelerdeki imkânlar sayesinde, kontrollü bir yayılım gerçekleşmekte. Bu sayede belki yavaş yavaş tüm toplum bir şekilde bağışıklanacak ve sonraki yıllar için koronavirüsten korkmamızı sağlayacak bir durum kalmayacak.
Etrafında dönüp durduğum konuya şimdi gelebilirim: Bu yayılımın sebebi tabii ki yaşam kültürümüz. Tıka basa doldurduğumuz toplu taşıma araçları, AVM’ler, toplantı alanları. Sosyal mesafe denilen şeyi hiç tanımadığımız insanlar için yok saydığımız binlerce durum. Sevdiğimizi sevgiyle kucaklayacağımız mesafede tanımadığımız insanların nefesini solumaktayız. Biraz da böyle yaşanmaması gerektiği öğretiliyor bize.
Çıkaracağımız daha çok ders var.