bu yazıyı aslında ekşi sözlük’te yazmıştım. ama platform belden aşağıya çalışma ve manevi değerlere saygısızlık konusunda akıl almaz başarılar elde ettiği için, yakın zamanda tüm entry’lerimi sildim ve ekşi sözlük’e süresiz ara verdim. artık tek bilgi ile dahi olsa böyle bir oluşuma destek vermenin doğru olmadığını düşünüyorum. benden uzak dursun bir müddet, lakin mide bulandırmaya başladı.
bir başlık vardı, muhtemelen halâ duruyordur, “Allah diye kanat çırpan sivrisinek” diye…
klavyesindeki bir tuşa basarken bile milyonlarca mekanizmanın kusursuz işlemesine ihtiyaç duyduğunu bilmeyen onlarca akıllı yazar, kendilerine goygoy malzemesi bulduklarını zannedip, sayfalar dolusu entry’ler ile şenleniyorlardı kendilerince.
o gün yazmıştım bunu.
üstüne de entry girebilecek babayiğit pek çıkmamıştı açıkçası.
madem ki orada yok artık bu yazım, buradan hizmet etsin internet veritabanına, boşa gitmesin onca bilgi diye koymak istedim buraya:
***
Allah diye kanat çırpan sivrisinek
—
bir sivrisinek saniyede yaklaşık 200-500 kez kanat çırpar. bu şu demektir: sivrisineğin merkezi sinir sisteminden, her saniye 200-500 impuls (uyarı) çıkar ve kanatlara gider. bu uyarıyı alan kanatları hareket ettirecek kaslar, 200-500 kez kasılır ve gevşer.
mss’den bir impuls çıktıktan sonra, ilk bağlantı yaptığı sinir hücresinin (nöron) gövdesine, önceki sinir hücresinden protein yapılı bir madde (nörotransmitter) salınır. bu salınma işlemi için, önce hücrenin zarının yük dağılımı değişmeli, daha sonra hücrelerarası boşuktaki kalsiyum hücre içine girmeli, içinde nötortansmitter’ların bulunduğu veziküller kalsiyumun tetiklediği bir takım biyokimyasal mekanizmalarla hücre zarıyla birleşmelidir. bu sırada tabii ki atp harcanır, ve bu birleşme işlemindeki biyokimyasal ayrıntılar epey bi karmaşıktır… o kısmına girmeyeyim.
neyse, uyarı kasa gelsin artık; bu kısmı daha eğlenceli.
elektriksel uyarı kas hücresine ulaştıktan sonra asıl olaylar başlar. bir kasın kasılabilmesi için en temelde, aktin ve miyozin denen iki proteine ihtiyaç vardır. aktin denen protein şöyle oluşur: çok sayıda g-aktin isimli protein, sırayla (ip gibi düşünün) dizilerek f-aktin adı verilen proteinleri oluşturur. iki adet f-aktin de birbiri üzerine sarılarak, aktin’i oluşturur. g-aktin’ler üzerinde miyozin’ler için bağlanma bölgeleri mevcuttur. miyozin ise aktin’e benzeyen, yalnız molekülün ucunda bir baş kısmı bulunan (golf sopası gibi düşünün) bir proteindir. bunların yanında tropomiyozin, nebulin, alfa aktinin, desmin, titin, distrofin gibi pek çok molekül de bu yapıları destekleyerek stabilite sağlar. kasa uyarı geldiği zaman salınan nörotransmitter sayesinde, kas hücresi içine sodyum iyonları girmeye başlar. sodyum, çizgili kasın elektriksel yük dağılımını değiştirir (depolarizasyon) ve bu değişiklik hücre zarındaki dihidropiridin reseptörü tarafından algılanır. bu reseptör, hücrenin içinde kalsiyum moleküllerinin tutulduğu bir bölgenin (sarkoplazmik retikulum) kapılarını açmaktadır (ryanidin isimli bir kalsiyum kanalı) ve bu sayede kalsiyum hücre içine saçılmaya başlar. sitoplazmaya geçen kalsiyumlar troponin denen moleküle bağlanır ve troponin’de, bir dönme hareketi oluşur. troponin t’ye bağlı tropomiyozin denen molekül ise, aktin üzerinde bağlı olduğu noktadan bu sayede ayrılır ve bu şekilde, aktin üzerinde miyozin’in bağlanabilmesi için gerekli bölgeler açığa çıkmış olur. aktin’in bağlanma bölgeleri (hani şu g-aktin’ler üzerinde olan), miyozin başını (golf sopasının ucu) fosforiller. yani buraya bir fosfat molekülü bağlar. (atp’deki fosfat molekülü buraya aktarılır yani). bu miyozin-atp bileşiminde, miyozin başının atp yıkıcı ektisi sayesinde, fosfor ayrılarak atp molekülü adp’ye dönüşür. yani sonuçta elimizde bir miyozin-adp-fosfat kompleksi vardır. miyozin başı bu şartlar altında, gövde ile 90 derecelik açı yapmaktadır. fosfat bu bileşimden ayrılınca ise, moleküler yapı değişir ve bu açı 50 dereceye düşer. bu manevra sayesinde, aktin ve miyozin molekülleri birbiri üzerinden kayar ve hareket oluşur. daha sonra miyozin başından adp de ayrılır, açı 45 derece olur ve kayma işlemi sonlanır. buraya kadar olan kısmı, kasın kasılmasındaki temel basamaktır. bu işlemler, miyozin’i moleküler düzeyde çok küçük bir miktar kaydırır. bu işlem çok kez tekrarlanarak, tıpkı bir ipe tırmanırken olduğu gibi, en sonunda miyozin molekülünün ucuna ulaşılır… bu işlem, yanyana binlerce miyozin için aynı anda gerçekleşince, ortaya gözle görülür bir hareket çıkar.
kasın gevşemesi için de benzer şekilde bir mekanizma gereklidir… çok uzun, yazamıycam :d
şurada, moleküler düzeyde aktin-miyozin ilişkisini görebilirsiniz: youtube
neyse işte bu işlemler, müthiş bir hızla binlerce kez tekrarlanır ve sinek kanadını yukarıdan aşağıya indirmeyi başarır. daha sonra sinek, kanadını aşağıdan yukarıya kaldırmak için de bu işlemleri tekrarlar… en nihayetinde, bu tekrarlama işleri 1 saniyede 200-500 kez sıklıkla olur ki, kanatlarının altında yüksek üstünde alçak bir basınç oluşsun ve sinek uçsun. tabii ki, bu basınç farkının oluşması için, kanatların belli şekilde açılanması da şarttır. ayrıca iki kanatlı bir hayvan olduğundan bu sinek, yönü ve irtifayı ayarlaması için kanatlardan, gözden vs. gelen sinirsel uyarıları da yorumlayıp, ona göre kanatların hızını ayarlamalıdır. şimdi göze gelen ışığın nasıl görüntü oluşturduğunu ve sineğin beynine iletildiğini anlatayım… şaka lan. anlatılır mı o? 1000 satır yazsam, yine de tam olarak anlaşılmaz… çok karmaşık bir şey.
hasılı kelam, demem o ki: evet, ben bu mekanizmanın işleyişinde Allah sesini duyabiliyorum. bir kez olsun, önyargısız okuyun bundan sonrakileri:
Allah kullarını kendisine inandırmak için mucizeler yaratmaz. zaten mucize gördükten sonra, insanın inanmaması için çok da bi sebep kalmaz… yani evrenin işleyişine müdahale yoktur… olaylar asla, kainatta kurulan fizik kurallarının dışına çıkmaz. her şey bir sebebe bağlıdır, ve yine her şeyin bir sonucu vardır. sineğin kanat çırpışında mucize yoktur… tüm olaylar evrende kurulan fizik kurallarına uygun olarak işler, akar, gider… asıl mesele ise, evrende bu bozulmadan duran, her şeyin bir kaskat olarak işlemesini sağlayan kuralların, bu şahane mekanizmanın nasıl var olduğunu anlamaktır… neden asla dışına çıkamayacağımız bir kurallar dünyasında yaşıyoruz? öyle ki: bir insan doğuyor, büyüyor, aldığı gıdalardan, akıl almaz milyonlarca, trilyonlarca mekanizma sayesinde, vücudunda spermler oluşuyor. benzer bir şekilde kadın cinsiyette de yumurtalar oluşuyor. daha sonra, bu ikisinin birleşmesiyle bir hücre ortaya çıkıyor. topraktaki onlarca mineral vs., su ile sebzelere falan taşınıyor. bu sebzeler anne tarafından tüketiliyor. annenin barsak hücrelerinden bu mineraller kana geçiyor. en nihayetinde, bu mineraller şu yeni oluşan hücreye ulaşıyor. bu hücre, bu mineraller vs sayesinde, çoğalabiliyor… dna’sındaki koda göre bir şekil alıyor… büyüyor, büyüyor, doğuyor… beslenmesini kendi kontrolüne alıyor. gelişiyor, gelişiyor ve bir süre sonra, vücudunda aksaklıklar ortaya çıkıp, en nihayetinde yaşamasını sağlayan mekanizmayı ayakta tutamaz oluyor ve ölüyor… inanılmaz bir çark… her şey kainatta kurulan düzene uygun olarak işliyor da işliyor. ehh hal böyle olunca da, evet, sinek Allah diye kanat çırpıyor…
—