birkaç hafta önce halit hüseyni’nin ilk kitabını bitirdim: uçurtma avcısı.
afganistan’ı anlatıyor.
“neden?” sorusunu cevaplayamadan, değişik bir sempati duyduğum ülkeyi anlatıyor.
birkaç gün önce 12 askerimizi şehit verdik o topraklarda… artık halit hüseyni’nin anlattığı cümlelerle gözümde canlanan mekânlarda.
öyle garip bir dünyada yaşıyoruz ki;
“şehit”ler siyasi cümlelerin öznesi bile değil, nesnesi konumundalar. oysa ben küçükken mahallemde herhangi biri öldüğünde, televizyonların halâ yayın yapabiliyor olmasını bile yadırgardım… sonra öğrendim: hayat basit kurallarla işliyor. sonra alışıverdim.
ve şimdi artık ben de, kısa zaman geçtikten sonra normal hayata adapte olup eğiliyorum olayların üzerine.
şimdilerde afganistan’daki varlığımızı sorgulayan yazıları takip etmeye başladım… evet; fazlaca duygusuzlaştım.
gözü önünde, 18 aylık dünyanın en güzel bebeğinin kaburgaları odun makası ile kesilen bir insandan daha fazlasını beklemek, zaten abesle iştigal olur… neyse.
yazılardan ilki Ali Bulaç’ın, buyrun:
Afganistan’da ne işimiz var?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yerinde bir soru sordu: “Bizim Afganistan’da ne işimiz var?”
Cevap şu: “NATO İttifakı çerçevesinde Türkiye, Afganistan’da da asker bulunduruyor.” Cevabın destekleyici argümanı emperyal nitelikte: “Küresel oyuncu olmak istiyorsan, dünyanın her yerinde var olmalısın.”
Gurur okşayıcı ama kendi başımıza mı küresel oyuncuyuz, yoksa asıl “küresel hegemonik gücün bize çizdiği çerçevede” mi hareket ediyoruz? Mesela NATO ve ABD olmadan Türkiye herhangi bir İslam ülkesine asker gönderebilir mi? Ya da İslam ülkeleriyle bir “İslam barış gücü” oluşturup kriz bölgelerine müdahale etme fikrini ortaya atabilir mi? Elbette hayır.
Bir İslam ülkesinin halkına karşı Mehmetçik savaşmayacağına göre, işgalcilerin safında yer alıp ona lojistik destek sağlamasının anlamı nedir? Dahası işgalci güçler, bin sene İslam’ın bayraktarlığını ve müdafiliğini yapmış bir devletin bakiyesi olan Türkiye’den bir güç bulundurmak suretiyle, işgallerinin ne kadar meşru ve kabul edilebilir olduğunu anlatmaya çalışıyorlar.
Müslümanların üzerinde yaşadığı topraklar Müslümanların vatanıdır. Afganistan bizim de vatanımızdır. Eğer vatanımız konusunda bir hassasiyetimiz varsa, nerede ve kimlerin safında durduğumuza bakmamız gerekir. 1979’da Sovyet Rusya işgali başladığında, Anadolu’dan yüzlerce genç Afganistan’ın yolunu tutup mücahitlerin safında Sovyet işgaline karşı savaştılar, kimi şehit oldu kimi gazi. Bu insanlar doğru bir tercihte bulunmuşlardı. Bir İslam ülkesi işgale uğradığında bütün Müslümanlar olup bitenden sorumludur. Çünkü Müslümanlar yeryüzünde “bir vücut gibidirler, bir yerine diken batacak olsa bütün bünye bundan rahatsız olur.”
1980’lerde cihadın önemli isimlerinden Hizb-i İslami’nin lideri Gülbeddin Hikmetyar, yardım talep etmek üzere Erbakan Hoca ile temas kurduğunda bugün Başbakan konumunda olan R. Tayyip Erdoğan’la da görüşmüş, ondan yardım talep etmişti. Erdoğan, seve seve yardım sözü vermişti. Türkiye Müslümanlarının Afganistan cihadına verdikleri maddî, beşerî ve manevî desteği Afganlılar hiçbir zaman unutmuyorlar. Hikmetyar dün Sovyet işgaline karşıydı, bugün de Amerikan işgaline karşı. Afganistan’da işgal devam ediyor, işgalciler değişti sadece.
Yeni konumumuzda Afganlılar acaba bizi nasıl algılıyor? Kamu diplomasisinin halkla ilişkiler propagandasına bakmakla yetinirseniz, “Türk askerinin Afganistan’daki varlığı”ndan hem işgalciler hem toprakları işgal edilenler memnun. Böyle bir şey olabilir mi? Zıt iki duygunun telifi eşyanın tabiatına aykırı.
Afganlılar, Abdülhamit’ten kalma Hilafet ve İttihad-ı İslam’ın aziz hatırasına dayanarak Türklere olan derin saygılarını korumaya çalışıyorlar. Hind yarımkıtası Müslümanları -Hindular, Pakiler, Afganlılar- tenekeler dolusu altın gönderip Anadolu’da İngilizlere, Fransızlara, İtalyanlara karşı verilen savaşın finansmanına katıldılar. Bugün aynı ülkeler NATO adı altında Afganistan’ı işgal etmiş bulunuyorlar ve biz onların safındayız. Afganlılara borcumuzu böyle mi ödeyecektik? Bire bir konuştuğunuzda hiçbiri -elbette işgal gücüyle zoraki iktidarda tutulanlar hariç- Türklerin işgalcilerle aynı safta bulunmalarından mutlu değil.
Genelkurmay’ın açıklamasına göre “TSK mensupları, Afganistan Ulusal Güvenlik Güçleri’ni eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik, istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır.” Başbakan’a göre “savaşmıyoruz, lojistik destek sağlıyoruz”. Biri diğerinden berbat iki gerekçe. Afganistan’ın acil sorunu işgalin sona ermesi, merkezî bir hükümetin kurulmasıdır.
Türkiye, Afganistan’da yaşanan sivil katliamlara kulaklarını tıkamış bulunuyor. Masum siviller katledilir, Kur’an müshafları yakılırken Karzai kadar bile olsa tepki vermiyor. Mavi Marmara’dan sonra Arap âleminde karikatürlere alay konusu olduk, Hind yarımkıtasında yakın tarihten getirdiğimiz kredimizi de tüketmek üzereyiz.
12 askerimizin içinde bulunduğu “helikopter kazası” ise hayli kuşkulu. Daha somut ve detaylı bilgilere ihtiyaç hissettirecek ilginç “bir kaza” gibi görünüyor.
Evet, bu konuyu tartışmanın zamanı gelmiştir: “Afganistan’da ne işimiz var?”
sonraki yazı ise Sedat Laçiner’den:
Neden Afganistan’dayız?
12 askerimizin talihsiz ölümü bazı çevrelerde “Afganistan’da ne işimiz var? Başkasının kirli savaşını biz mi veriyoruz?” sorularına neden oldu. Öncelikle bu soruları sormak için zamanlama çok yanlış. Türk askeri 5 Aralık 2001’den bu yana, yani 10 yılı aşkın bir süredir Afganistan’da. 10 yıldır sormadığımız soruları şehit verince sormak doğru olmaz. İkincisi, orada hayatını kaybeden askerlerimizin boş yere şehit olduğunu ima etmek hem gerçeklerle uyuşmaz, hem de fedakârca ülkesine hizmet etmiş kalpleri çok kanatır.
Zaman zaman ISAF’ta komuta görevleri üstlense de Türk askeri Afganistan’da çatışmalara girmiyor. Hatta mayın temizlemek gibi çatışma sahasında olmayı gerektiren işleri dahi yapmıyor. Türkler Afganistan’da özellikle Afgan askerlerinin eğitimini üstleniyor. Nitekim bugüne kadar 12 binden fazla Afgan Türkiye tarafından eğitildi. Aynı şekilde Afganistan Askeri Lisesi’nin sponsorluğunu da Türkiye üstlendi. Türk askeri NATO çerçevesinde Afganistan’a gitti. Ancak bu kararın zeminini de NATO değil Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin kararı ve Bonn Anlaşması oluşturuyor. Ayrıca sadece Türkiye değil, 50 ülke 135 bin askeriyle Afganistan’da. Üstelik çatışmalara girmese de Türk askeri açık ara bu ülkedeki en başarılı askeri güç. Türkler Afganistan sokaklarında halkın kalbini kazanmış durumda. Hatta NATO’nun diğer askerleri bazı yerlerde kendilerini koruyabilmek için askeri araçlarına Türk bayrağı takmak zorunda kalıyorlar.
***
Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı sadece askerle sınırlı da değil. Bugüne kadar TİKA aracılığıyla Afganistan’a yapılan yardımlar 300 milyon doları aştı. Diğer yardımları da eklediğinizde Türkiye’nin katkısı 400 milyon doları geçiyor. Bu yardımlar ile Türkiye Afganistan’da okul inşa ediyor, klinik yapıyor, su kuyuları açıyor ve bazı tarihi binaları restore ediyor. Kimi projeler ise Afganlara iş sağlamaya dönük.
Sivil toplum da Afganistan’da oldukça etkili. Afganistan’da çok sayıda Türk Okulu mevcut. Bu okullarda halen 5 bin civarında Afgan, Türk öğretmenlerinden Türkiye’nin eğitim anlayışla ders alıyorlar. Bu okullar öylesine başarılı olmuş ki Afganistan’da yapılan üniversite sınavlarında ilk 20’nin 11’i bu okul mezunlarından oluşuyor. Şu ana kadar binlerce Afgan bu okullardan mezun oldu. Afganistan Devlet Başkanı Karzai de dâhil olmak üzere, tüm Afgan yetkililerin Türkiye’den en önemli beklentisi bu okulların sayısının daha da artması.
***
Anlayacağınız Türkiye Afganistan’da sadece askeriyle değil, TİKA’sıyla, okullarıyla, hastane ve şirketleriyle de bulunuyor. Üstelik bu yeni bir durum da değil. Atatürk’ten bu yana Türkiye bir şekilde Afganistan’da. Bu varlığın bir nedeni dost ve kardeş bir ülkeye yardımsa, bir o kadar önemli ikinci sebebi de Türkiye’nin ekonomik ve siyasi çıkarlarını daha iyi korumaktır. Çünkü siz orada olmazsanız ya El Kaide gibi aşırılar orayı mesken tutar ve eninde sonunda sizin yaşam şeklinizi tehdit eder, ya da ABD, Çin veya Rusya gibi dış güçler oraya yerleşip hoyratlıklarıyla, ölçüsüzlükleriyle ve emperyal hedefleriyle size ve kardeşlerinize zarar verir. Kısacası eşyanın tabiatı boşluk kabul etmez. Afganistan’da siz yoksanız süreci kesin olarak sizin aleyhinize yürütecek birileri mutlaka olacaktır.
İkinci olarak Türkiye Afganistan’da o insanlara yardım için bulunuyor. Afganların insanca yaşaması, terörü ve cehaleti yenmesine yardımcı olmaya çalışıyor. Ayrıca ISAF bünyesinde Türkiye gibi Müslüman, seküler ve demokratik ve elbette aynı zamanda Afganistan dostu bir ülkenin olması Batı’nın aşırılıklarını de bir ölçüde törpülüyor.
Son olarak Afganistan’da Türkiye kendi İslam anlayışını, daha doğru kendi yaşam anlayışını da temsil ediyor. Nasıl ki Arap Baharı’nın örnek ülkesi Türkiye ise Afganistan için de Türk Anlayışı örnek alınacak bir deneyim. Başka bir deyişle mücadele Türkiye İslamı ile El Kaide anlayışı arasında. Afganistan’da Türk bayrağının varlığı bile bu ülkede umutları taze tutmaya yetiyor. “Türkiye başardıysa neden olmasın” deniyor…
karar, sizlerindir…