uzunca bir süredir bir kitap okuyorum: paradigmanın iflası – resmi ideolojinin eleştirisine giriş.
okuduğum tüm kitaplar içerisinde, ülkemizdeki resmi politikayı ve “bize anlatılan tarih”teki aksaklıkları en iyi anlamamı sağlamış kitap. olaylara bakışımı değiştirmiş, günümüz ideolojilerinin temellerini anlamamı sağlamış bir kitap. öyle ki, daha önceden okumamış olmama hayıflandığım yegâne kitap.
samimi olarak, bir oğlum olsa ve kendisine vasiyet olarak 10 kitap önerecek olsam, biri tartışmasız bu olurdu.
eser fikret başkaya tarafından yazılmış ve 1991 yılında çıkan ilk baskısıyla birlikte, yazarını 20 ay haymana kapalı cezaevi’ne yollamış…
fikret başkaya, ankara üniversitesi, sbf, iktisat ve maliye bölümlerini bitirmiş bir düşünür ve yazar. tutuklandığı dönemde, abant izzet baysal üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapıyormuş. Türkiye’nin yakın tarihini eleştiren pek çok kitap ve makalenin sahibi, günümüz itibariyle özgür üniversite’nin başkanı.
kitapta, daha ilkokuldan itibaren, her tarih dersine girişinizde gözünüze çarpan, aklınızı kurcalayan onlarca düşüncenin gerçek halini buluyorsunuz. o düşünce sisteminin neden var olduğunu, bize tarih adı altında okutulan şeyin gerçekle ne kadar ilgili olduğunu, ve ta ki cumhuriyetin kuruluşundan günümüze uzanan resmi ideolojinin nasıl bir düşünce sistemi olduğunu buluyorsunuz.
hani meşhur bir “aydın kesim” var ya ülkemizde, işte o aydın kesimin oluşum sürecini, bugünkü düşünce kalıplarına nasıl sahip olduklarını buluyorsunuz kitapta.
Kürt meselesinin neden “mesele” olduğundan, cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki sosyalist rusya’nın Türkiye ilişkilerine kadar onlarca konu hakkında, hurafelere ve varsayımlara dayalı değil de belgelere ve kanıtlara dayalı pek çok bilgi buluyorsunuz.
hatta hepsinden ziyade, “inkılap tarihi” diye bir dersin neden var olduğu konusunda, gerçekten tatmin edici bilgilere ulaşıyorsunuz.
fikret başkaya “sol görüşlü bir yazar” olarak anlatılıyor. fakat ülkemizdeki sol ideolojinin hurafelerine öyle sert eleştiriler getirmiş ki, günümüzün sol görüşlü aydınları tarafından anında afaroz edilmiş. her zaman olduğu gibi, kendi görüşünün aksini savunan zihniyeti yok etmeyi amaçlayan güruh, fikret başkaya konusunda da gereken ihtimamı göstermiş.
en basitinden, ekşisözlük’te bir yazarın, bahsettiğim kitap hakkında yazdığı şu cümleler bile, bir kısım aydınların ve onların takipçilerinin eleştiriye ne kadar kapalı olduklarını, kendi tabularına dokunulunca kitabın ismini bile bir karalama malzemesi yapmaya çalıştıklarını gösteriyor:
“alt başlıkları bile incelendiğinde okunmadan direk fikir verebilecek kitap. ayrıca içeriğinde kullandığı afilli kelimeler ve kitabın adıyla (paradigmanın iflası) acemice bir psikolojik etki yaratılmak istendiği de gözlerden kaçmıyor.”
***
merak edenler için kitaptan bazı alıntılar şurada:
“Hiçbir halk yenilik düşmanı, refah aleyhtarı değildir. Böyle bir şey insanın doğasına aykırıdır. Aslında resmi ideolojinin (sol versiyonu dahil) yaymaya çalıştığının aksine halk yenilik düşmanı değil, gerçekten yenilikçi olmayanlara, yenilik olarak ileri sürülenlerin yıkıcı sonuçlarına, yenilik olarak sunulanların gerçek çözüm yollarını tıkamasına karşıydı.
Yalçın Küçük “Aydınlar Üzerine Tezler” adlı kitabında “Türk aydın tarihi yenilik düşmanı bir halkı yenilikçi yapmanın tarihidir,” diyor. Böyle bir yaklaşım en azından bilim dışıdır!… Aydınlara büyük bir kudret ve toplum üstü yetenekler vehmeden aşırı jakoben bir zihniyetin ürünüdür. Küçük, bir cümlede iki yanlış birden yapıyor; Birincisi, hiçbir halk yenilik düşmanı değildir; ikincisi, hiçbir aydın grubu toplumu bir yerden başka bir yere götüremez. Halk çağdaşlığa değil, “çağdaşlaştırılma”nın bizde aldığı biçimine (sömürgeleşme, üretici güçlerin tahribi biçiminde ortaya çıkıyordu) tepki göstermiştir.”
“Resmi ideolojinin geçerli olduğu Türkiye gibi sosyal formasyonlarda, devlet politikalarına ters düşen bilgiye izin verilmez. Resmi ideolojiye ters düşmek veya onu eleştirmek cezaî yaptırımlarla engellenmek istenir. İnsanların “ülke yararı”na ters düşen düşünce üretmeleri kesinlikle yasaktır. Ülke yararının ne olduğuna da kendileri karar verirler. Kurulu düzene eleştirel yaklaşan herkes “kötü düşüncelidir”, “ülke yararlarını ve bütünlüğünü tehlikeye atar”, “birlik ve beraberliği zedeler”, “ulusal duyguları zayıflatır” vb… İnsanlar, düşünceleri, “iyi ve kötü”, “yararlı ve zararlı” diye sınıflandırılır. “Kötü” ve “zararlı” düşünceler ve sahipleri yasal kovuşturmaya maruzdurlar. Böyle bir toplumun çağdaş ve demokratik olması da, kalkınabilmesi de olanaksızdır. Batı Ortaçağı’nda “doğru”ların tespiti kilise tarafından yapılırdı. Bizim cumhuriyetimizde de yasalar ve uygulayıcılar bu işi yapıyorlar. Eleştiri yollarının tıkandığı bir toplum, kendisi hakkında düşünme yeteneğine sahip değildir. Cezaî yaptırım gerekçesiyle eleştiri silahını bırakmak ise gerçek entellektüel tavırla bağdaşmaz.”
“Günlük hayatta, hiçbir bakkala rastlayamazsınız ki,
bir insanın kendi hakkında söyledikleri ile hakiki şahsiyeti arasında fark gözetmesini bilmesin.
Ama bizim tarihçilerimiz, henüz bu basit düşünce tarzına bile ulaşamamışlardır.”
Alman İdeolojisi, K. Marx
günümüz Türkiye’sine bambaşka bir pencereden bakmaya başlayabilmek için,
an azından ilk adım olarak,
mutlaka okunmalı.